Tahmin edebileceğiniz gibi başlangıçlar zordur. Bende klavyenin tuşlarına defalarca basarak güzel bir başlangıç yapmak istedim. Fakat bir türlü istediğim girişi yapamadım. Sebebi gerçekten etkileyici bir başlangıç yapmak istememdi. Sonra düşündüm neden güzel olsun ki bence dürüst olsun dedim. Tüm hatıratlar ister istemez yanlıdır. Sonuçta insan kendi anısını yazıyor. Bu yüzden tarihçiler her zaman başka bir kaynak ile doğrulamak ister hatıratları. Bu seri öyle olmayacak. Neden mi? Çünkü yolu eski iş arkadaşım Ufuk ile yürüdüm. Tüm yol boyunca benle birlikteydi. İnsanmazsanız dayıya sorabilirsiniz.
Giriş yazısında belirtiğim gibi Antalyada oturuyorum. Sabah erken saatlerde kalktım ve arkadaşım Ufuk’ u alarak yola koyulduk. Yorulmak istemediğim için arabayı kardeşim sürdü. Antalya-Ölüdeniz arası bir kahvaltı ve güzel bir yolculuk ile 10.25 gibi planladığım üzere Ovacık mahallesi Likya Yolu başlangıç noktasına vardık.

Başlamadan önce daha önce söylendiği gibi başlangıç noktasında biraz vakit geçirdik. Kardeşim fotoğraflarımızı vs çekti. Geri dönüşü olmadığı için son kontrolleri yaptık ve yaklaşık 20 dk sonra fotoğraftadaki sağdaki yoldan yürümeye başladık.
Yaklaşık 3-4 dakika yürüdükten sonra kardeşimden bir telefon aldık. 20 kadar turist kafilesinin yolu yürümeye başladığı hemen arkamızda olduğu bilgisini verdi. Belki bilgi paylaşımı yaparız diye yol kenarında biraz bekledik 🙂 . Güneş kremi vs sürdük. Gelen giden yoktu. Yola devam ettik.
İlk günün heyecanı ile daha başlangıçta hangi yola gideceğimize karar vermekte biraz zorlansakta çizilmiş işareti görüp doğru yol olan toprak yola geçtik.
3 Nisan olmasına rağmen hava gerçekten çok sıcaktı fakat ağaçlar biraz olsun yardımımıza koştu. Yaklaşık 20-30 dakika sonra yolun en güzel manzarası yani Ölüdenizi yukarıdan görmeye başladık.

Özeleştirişi yapmak gerekirse ben söylendiği gibi uzun uzun bu manzarayı izlemedim. Belki daha önce Ölüdeniz de olmam yada Babadağ’ dan atlayıp 30 dk. boyunca Ölüdenizi izlememin etkisi olmuştur ama bence daha önce deneyimlemediğim ve akşam nereye kadar varıp nerede kalacağımızın belirsiz olması içinde hep bir endişe yarattı.
Yol uzun, yavaş yavaş Babadağı almaya devam ediyoruz. Kafam hep sağ tarafta manzarada. Güzel bir tempoda ilerledik.

Likya Yolu Başlangıç Tabelasından başladığımız göz önüne alındığında kırmızı ok ile işaretlediğim yol bana epey bir uzun gözüktü. Aslında öylede. Sıcak havada güzel tempoda ilerlerken yanımızdan bir kaç turist grubu geçti. Çoğu ile küçük küçük sohbetlerimiz oldu fakat tüm bu grupların o an için bilmediği bir şey vardı. Tabiki bizimde. Tüm yolu neredeyse birlikte yürüdük 🙂 Bazen onlar bizim önümüzdeydi bazen biz onların önünde. Son gün bu Kaş’ da yaşadıklarımızı anlatırken bu kısmı tekrar hatırlatacağım 🙂

Bu fotoğrafı paylaşmak istedim. Ara ara açıp bakıyorum. Sağ tarafta mükemmel Ölüdeniz manzarası. Solda ise bilinmezlik. Bölüm sonu canavarına ulaşmadan önceki son dönemeç gibi.
Gerçekten bölüm sonu canavarı çıktı. Buraya kadar zaten tırmanarak gelmiştik. Bu dönemeçten sonrada tırmanarak devam ettik. Hedef Faralya. Güneşin tam tepemizde oluşu ayrıca bir faktör, tırmanış ayrı, ara ara esen rüzgarı bekleyerek yola devam ettik. Küçük molalar, su, enerji barları en sonunda düzlüğe vardık. Fakat bunu yolu tekrar yürüsem şu parkuru daha yavaş, sindirerek yürürdüm.
Düzlük dediğimde gerçekten bir yol olmuş. Likya yolu bir köy yolu ile birleşmiş. Tam olarak şöyle bir çirkinlikte.

Şimdi çirkin diyorum ama o zaman çok sevinmiştim. Mis gibi dümdüz yol 🙂 Tabi bu yol dümdüz devam etmedi ama sonuçta güzel bir yoldu. İnişler çıkışlar tekrar toprak yola saptık. Arkamızda Çekya’dan bir grup. Daha sonra ülkenin adı ile ilgili muhabbete gireceğiz ama şimdilik çekingen bir şekilde yola devam ettik. Bu Çek grup bu yolda saçma yollara saparak epey vakit kaybetti.
Uzun bir inişin ardından bir mola noktasına ulaştık. Ulaştığımız noktada 3 kuşak kadın. Çorba (Tarhana), Portakal Suyu, Çay Gözleme yapıp satıyordu. Karşısında buz gibi akan su. Burada yanımızda getirdiğimiz atıştırmalıklardan çay eşliği ile bir güzel ziyafet çektikten sonra suları doldurarak yola devam ettik. Fiyatlarda gayet uygundu. Büyük çay 25 TL. Portakal suyu 50 TL.
Yola devam ettiğimizde biraz olsun dinlenmiş gibiydim. Portakal suyu içmedik!
İnişe devam ediyoruz. Ufuk’ u bu noktada ayakkabı biraz zorlamaya başladı. Daha sonra başımıza büyük iş açacak ve çözmek için 1 gün harcayacağız ayakkabı sonunu ilk burada yaşadık.

Neyseki Faralya çokta uzakta değil. Nispeten dik ama bir o kadar güzel inişin ardından 16:19 gibi Faralya’ ya vardık. Hemen kendimizi bir kamp yeri, bakkal, cafe, yemekçi gibi her hizmeti veren bir yere attık. Genelde gruplar ilk günü burada bitiriyorlar ama planladığım gibi ben Kabak’ da bitirmek istiyordum. Yaklaşık 20-30 dk burada çay vs içtikten sonra tekrar yola koyulmaya karar verdik.
Bulunduğumuz yerdeki teyze ve amca bize kamp yerinin fiyatının uygun olduğunu ve yola devam edersek Kabak’ a bugün varamayacağımızı söyledi. Anadolu irfanını tabiki dinlemedik ve yola devam ettik. Şüphe endişe ile birlikte önce zorlu bir çıkış, ardından çok sert bir patika inişi ile Kabak’ a vardık. Faralya – Kabak arası bir kaç kere geri dönmeyi düşündüm. Bugünde olsa aynı kararı verir miydim bilmiyorum. Belki daha fazla tadını çıkarmak amacıyla Faralya’ da kalabilirdim.
Değinmeden geçemeyeceğim. Yol boyunca bir çok kaçak yapı çarpık bir biçimde yapılmaya çalışılıyor. Ne yazıkki kimsenin dur diyeceğini düşünmüyorum. Bir kaç paragraf sonra bu konuya deyineceğim.
Neredeydik. Tabiki Kabakta. İlginç bir şekilde Kabak’ a bir evin çitinin arasından vardık. Hemen kamp yeri aramaya başladık. Ufuk’ un ayak burda SOS vermeye başladı. Bu yüzden bu arayışın bir kısmını ben tek başıma yaptım. Önce direkt yol üzerinde bir pansiyona sorduk. Yemek hariç 1600 TL dediler. Şaşırmışlar herhalde diyip başka yere geçtik. Daha sonra manzarası ve yemekleri güzel olan tesadüfen gördüğüm Olive Garden a girdim. Kamp yerlerini sordum ama bunu sorarken içimde müthiş bir şüphe vardı. Çünkü müthiş bir rüzgar vardı ve yağmur yağdı yağacaktı. Bu yüzden Olive Garden daki arkadaş bungalov un daha mantıklı olacağını söyledi. 1200 TL den açılan pazarlık akşam yemek, sabah kahvaltı dahil iki kişi için 800 TL ye indi. Saat 18:00 i geçmiş havanın kararıyor olması avantanı kullandım diyebilirim. 800 TL yol boyunca benim psikolojik sınırım oldu. Mutlu haberi Ufuk’ a telefonla haber verip çantaları almak üzerine yanına doğru yürümeye başladım.
Çantaları bıraktıktan sonra hemen yemeğe geçtik. Tabi manzarayı bir kaç dakika izledik.

Küçük bir baraka gibi bir yerde yemeğimizi yedikten sonra sofrada çay içemeye başladık. Yolu daha önce yürümüş bir Türk grup yolun geri kalanı için çok güzel tiyolar verdi. Daha sonra Patarada aynı yerde kalacağımız Alman ablalar ile neden Türkler doğaya saygı duymuyor bizim Alamanyada olmaz böyle şeyler muhabbeti ettikten sonra günü bitirdik.
Yorumlar